Nefret Etmekten Ne Zaman Kurtulacağız?
Geçenlerde n11 firmasının başına gelen bir olay beni bu konuda küçük bir yazı yazmaya sevk etti. Bilmeyen okurlar için kısaca bahsetmem gerekirse n11’in attığı bir reklam mesajında, müşterisini rahatsız etmemek için “siren çalmayarak mesaj attığını” söylemesi üzerine bu bir 10 Kasım düşmanlığı olarak algılandı ve medyada söz konusu e-ticaret firmasına tepki yağdı. Tepkiler, yine her zamanki gibi orantısız ifadelerle kin ve nefret kusan türdendi. Tepki verirken ayar tutturamamak ve nezaket sınırlarını aşmak -ne yazık ki- insanımızın kültürel bir özelliğidir, malûmunuz.
Şahsen 10 Kasım’ı, 29 Ekim’i, 23 Nisan’ı, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u, vb. günleri anmayanları suçlayıp töhmet altında bırakanların Ramazan’da oruç tutmayanları suçlayıp töhmet altında bırakanlardan bir farkı olmadığını düşünüyorum. Her iki grup da kin ve nefreti besliyor. Birisinin yaptığı ötekinde Atatürk nefretini, diğerinin yaptığı da berikinde İslam nefretini tetikliyor ve toplumu kutuplaştırıyor. Oysa nefretin kendisi kötüdür. Birilerinden nefret etmek medenî olmayan insanların özelliğidir.
İsteyen istediği kişiyi anabilir ve istediği bayramı kutlayabilir; ama özgür ve barışçıl bir toplumda hiç kimse herhangi bir bayramı kutlamadığı veya herhangi bir kişiyi anmadığı ya da yüceltmediği için baskı ve töhmet altında bırakılamaz. Bunların yapıldığı toplumlar özgür ve medenî olamaz.
Dinî ve millî açıdan özel sayılan günlerin birleştirici, bütünleştirici, vs. olduğuna inanmak 20. yüzyılın totaliter zihniyetinin bir kalıntısıdır. Toplumlar bir olmak veya beraber olmak zorunda da değildir, isteseler de olamazlar. Toplumlar çeşitlilik barındırır ve bu iyi bir şeydir. Çeşitliliği ortadan kaldırmaya yönelik çabalar insanın haddini aşan türden bir zorbalık arzusuna işaret eder ve daima geri teper. O yüzden dinî ve millî değerler gibi tarihin belli dönemlerinde inşa edilmiş soyut ve kollektif değerlerin, özgür ve barışçıl bir toplumun kamusal yaşamı üzerindeki etkisinin sınırlı düzeyde olması gerekir. Aksi takdirde karşılıklı çatışma ve çekişmelerin ardı arkası gelmez ve bu herkes için kötü olur.
İnsan hak ve özgürlükleri her türlü kollektif değerin üzerindedir. Kollektif değerler uğruna tek bir insana bile kıyılmaması gerekir. Eğer bir toplumun ortak bir amacı olacaksa bu her şeyden önce insanı korumak ve yaşatmak olmalıdır. Düşüncesi ne olursa olsun insana saygı duymak gerekir. Yaratılana Yaratan’dan ötürü saygı duymak bu toprakların sağduyusuna ait bir özdeyiştir.
Çeşitlilik barındıran barışçıl bir toplum, inandığınız değerlerin hâkim olduğu çatışmacı bir toplumdan daha değerlidir ve insan hayatına daha çok hizmet eder.
Hakan Şahin / 12 Kasım 2018